Bursa Kültür Vakfı tarafından Kutlu doğum münasebetiyle düzenlenen konferansta, peygamber efendimizin şahsiyeti ve davası hakkında aydınlatıcı bilgiler verildi. Konferansta slaytlar eşliğinde çeşitli konulardan örnekler verilerek görsellik katıldı.
Bursa'da faaliyet göstermekte olan Bursa Kültür Vakfı tarafından halkımızı manevi yönden bilgilendirmek amacıyla düzenli olarak "Manevi Hayatımız" konulu konferanslar tertip edilmektedir. Dördüncüsü düzenlenen konferasta Hz. Muhammed (asm) hakkında önemli bilgilere yer verildi.
Vakıf merkezindeki konferans salonunda düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan eğitimci Recai Albay, "Hz. Muhammed (asm) kimdir? Neyi iddia etmektedir." başlığı altında bir konuşma yaptı. Konuyla ilgili araştırmalarını slayt gösterisi eşliğinde sunan Recai Albay ” İnsanımız çok şeyi bilmesine rağmen, dünya ve ahiret hayatını yani ebedi kaderine tesir edecek olan Hz. Muhammed (asm) hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı görülmektedir. Gençlerimize O'nu anlatmalı, O'nu tanıtmalı, davasını ve insanlığa getirdiği müjdeleri topluma duyurmalıyız.” diyerek özetle şöyle bir tanıtım yaptı:
“Hz. Muhammed (asm) öyle öyle bir zattır ki, manevi azametinden, büyüklüğünden dolayı ;
1-Yeryüzü Mescidi, 2-Mekke Mihrabı, 3-Medine Minberidir. 4-Bütün mü'minlere imam, 5-Bütün insanlara da iki dünya saadetinin prensiplerini bildiriyor. 6 - Bütün peygamberlerin reisidir. Onları tasdik ve tezkiye ediyor. Çünkü dini bütün dinlerin esaslarını, prensiplerini kapsamaktadır. 7- Bütün EVLİYALARIN başıdır. Peygamberlik güneşi ile onları terbiye edip aydınlatıyor. 8- Ve bütün PEYGAMBERLER'in son halkasıdır. Tüm enbiya ve doğru zâtlar onun geleceğini müjdelemişler. 9 - Öyle bir NURANİ AĞAÇTIR Kİ, Damar ve kökleri önceki peygamberlerin ilâhî prensipleridir. Dal ve budakları evliyaların ilhamî olan bilgileridir. 10- İDDİA ETTİĞİ DAVAYI PEYGAMBERLER MUCİZELERİYLE, EVLİYALAR KERAMETLERİYLE onu tasdik etmişlerdir.
PEKİ O ZAT NE DAVA EDİYOR? O Zatın davası TEVHİD'dir.
Yani “La İlahe İllallah” kelimesidir. Zatın din halkasına dahil olan Geçmiş ve Gelecek tüm insanlar bu mukaddes kelimeye iman edip, dualarına dahil etmişlerdir.”
İnsan varlığının temel unsurunun Tevhid olduğunun altını çizen Albay, “ Varlığımızın sebebi Tevhiddir. Yani Tek yaratıcı olan Allah'a iman edip, O'nun bizden istediği şekilde yaşam tarzımızı belirlemektir. “ diyerek, Slayt gösterisi ile verdiği örneklerle kainatta hiçbir şeyin tesadüf eseri olmadığını ve her şeyin en mükemmel şekilde ve olması gerektiği gibi yaratılıp varlığını sürdürdüklerini belirtti. Eğitimci Recai Albay, daha sonra özetle şöyle dedi:
“Âdem oğulları büyük bir kervan ve azim bir kafile gibi, mazinin derelerinden gelip, vücud ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve güzel, süslü bağlarına doğru, kafile kafile, ard arda yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini çekti. "Şu garip ve acib mahluklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Vazifeleri ne? Başkanları kim? Nereye gidiyorlar? " diye durumlarını anlamak üzere kâinat, felsefe diliyle sorduğu sorulara:
Bütün kafile adına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî (a.s.m) bütün insanlara vekâleten felsefenin karşısına çıkarak Kur'an lisanıyla şöyle cevapta bulundu:
"Ey yaratılışın gayesini soran Felsefe! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından aydınlık varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. O Ezelî Sultan, yarattığı bütün varlıkların içinden, biz insanları seçmiş ve ”Büyük Emaneti” bize vermiştir. Biz insanlar, haşir yoluyla ebedi saadete doğru hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o ebedi saadetin yollarını temin etmek için bize verilen yetenek ve duygularımızı veriliş gayesine uygun kullanmaktır. Ve şu azim insan kervanına bundan sonra, Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip, başkanlık eden benim. İşte o Ezeli Sultan'ın risalet beratı olarak bana verdiği Kur'an-ı Azimüşşan elimdedir. Şüphen varsa, al oku!"
Bütün Âdem oğulları namına “Risalet Beratı” nı elinde tutan Hz. Muhammed (a.s.m) İnsanlara: a) Allah'ın birliğini, b) Öldükten sonra tekrar dirilişin ve yeni bir hayatın olacağını, c) İnsanların yaratılış gayesinin “Ûbudiyet” olduğunu, d) Kendisinin de diğer peygamber kardeşleri gibi “Risalet” vazifesiyle gönderildiğini, insanların her iki dünya saadetinin elinde tuttuğu “İlahî ferman olan Kur'an-ı Azimûşşan'da belirtilen prensipler olduğunu iddia ve isbat etmektedir.
İddiasını yüz binlerce mucizelerle teyit ve tasdik eden Hz. Muhammed (a.s.m) ‘ ın sadece bir elinin kâinatın Hâlıkı yanında mazhar olduğu mucizelere bakalım:
“ Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi, Aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde onları bozguna uğratması, Aynı avucunun parmağıyla Ay'ı iki parça etmesi, ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi, Ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması, güya, dostlar içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhânîdir ki, küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler. Ve düşmanlara karşı küçücük bir Rabbânî cephanedir ki, içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur. Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir Rahmânî eczahanedir ki, hangi derde temas etse, derman olur. Ve celâl ile kalktığı vakit, Ay'ı parçalayıp, Kab-ı Kavseyn şeklini verir. Ve cemâl ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir rahmet çeşmesine dönüşür. Acaba böyle bir zât'ın bir tek eli böyle acip mucizelere mazhar ve medar olsa, o zât'ın, Hâlık-ı Kâinat yanında ne kadar makbul olduğu ve dâvâsında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile biat edenler ne kadar bahtiyar olacakları, apaçık bir şekilde anlaşılmaz mı?” (30.03.2009)
NURDERGİ
|