Bulunduğun Sayfa: Refet Barutçu

Risale-i Nur

Refet Barutçu


Üstad Hazretlerinin talebesi Emekli Yüzbaşı merhum Refet BARUTÇU.


     Emekli yüzbaşı Refet Barutçu l886 senesinde İstanbul-Beykoz'da dünyaya gelmişti.
Emeklilik günlerinde Beşiktaş-Dibekçi-Vişnezâde camiinde imamlık yapmıştı.Üstad Bediüzzaman'la beraber l935 Eskişehir, l943 Denizli, l948 Afyon hapishanelerinde birlikte bulundu.l975 Şubat başlarında Ankara'da doksan yaşın eşiğinde vefat et. Karşıyaka mezarlığında defnedildi.

 

Refet Bey, Kur'ân ve imana hizmet etmeyi hayatının en büyük gayesi sayıyor, bu gayesini şöyle ifade ediyordu:

"Bugün Boğaziçinde, Kavaklarda oturan bir genç kendisine Kur'an öğretmemi istese veya Üstadım Bediüzzaman'ın bir küçük risalesini istese, her gün Beyazıd'tan oraya gider gelirim."

 

Kendisi bu fikirlerini her zaman tatbik eden bir insandı. Bir çok masumların Kur'ân öğrenmesine çalışmıştı. Yine kendisi gibi aramızdan ebediyete intikal eden Dr. Sadullah Nutku'ya da ilk defa Nur Risalelerini veren kendisi idi. Dr. Nutku Beye verdiği Haşir Risalesini kendisine okutarak ve sık sık sual sorarak anlamasını ve nurlardan lezzet ve feyz almasını temin etmişti.

 

Merhum Refet Barutçu  üstad hazretleriyle ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor:

   "l92l'lerde idi sanıyorum, Beyazıt'ta Yüzbaşı Ziya Beyler beraber sahafları gezerken, Abdurrahman Nursi tarafından kaleme alınan pembe kaplı küçük bir kitap gördük. Bu kitabı merakla karıştırdık. Kitap Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatını anlatıyordu. İyice hatırlamıyorum, beş kuruş mu ne, verdim ve kitabı satın aldım. O akşam ilk işim bu kitabı okumak oldu. Kitabı okuyup bitirince büyük bir şahsiyetle, kurtarıcı bir ruhla karşı karşıya olduğumu hissettim. Bu hadiseden ne kadar sonra idi bilemiyorum. Yine Ziya Beyle Beyazıd civarına gitmiştik. Ziya bey Diyarbakırlı olduğu için Üstadı işitmiş ve görmek arzu ediyordu. Namaz vakti gimiştik; bizde namaz için camiye girdik. Namazdan sonra camide Kur'ân dinliyorduk, bu sırada kulağıma doğru eğilen Ziya Bey 'İşte.... işte...' diye birisini gösteriyordu. 'Kim?' deyince: 'İşte, işte Bediüzzaman' dedi. Gösterdiği tarafa baktım, heybetli bir zat diz üstü oturmuş, ellerini birbirine kavuşturmuş, başını eğmiş, huşu içinde okunan Kur'ân'ı dinliyordu. O oturuş, o dinleyiş, ne hâl idi anlayamadım. Hâlâ o tesir altındayım. O an, hayatımın en unutulmaz tatlı bir levhasıdır. Öyle bir dinleyişi vardı ki, saadet asrından gelen Kur'ân sadasını dinliyordu sanki...

Bu hadiseden on yıl geçmişti. l930 yıllarında idi. Isparta'da şube reisi olan eniştemin yanında bulunuyordum. Medresede okumuş bilgili bir zat olan kütüphanedeki memurla âlimler mevzuunda görüşürken sözü Bediüzzaman'a getirdim.Memur arkadaş Bediüzzaman Hoca Efendi'nin Barla nahiyesinde olduğunu söyleyince heyecanlandım. 'Allah Allah ben o zatı mütareke yıllarından tanırım, hemen ziyaretine gideyim.' dedim.Ziyaretçileri Üstadla görüştüren Bekir Ağa diye bir zatı buldum. İki at temin etti. Barla'ya doğru yola çıktık. Bağ ve bahçelerden geçerek gidiyorduk. Yollarda köylüler bizim Barla'ya gittiğimizi anlıyor: 'Hoca'ya selam söyleyin' diye bağırıyorlardı. Saatler süren uzun bir at yolculuğundan sonra Barla'ya geldik. Hemen Üstadın evine indik. Bize Üstadın Paşa kayasına (Karakavak) gittiğini söylediler. Hemen ayağımızın tozu ile Paşa Kayasına gittik. Barla'ya yirmi dakikalık bir mesafede, bol suları, bahçeler arasındaki bu mevkide Üstad beyazlar içinde çay pişirmeye çalışıyordu. Hürmetle varıp ellerini öptük. Daha önce ziyaretine gitmeden l93l'de Isparta'dan kendisine mektup yazmıştım. Beyazıd'da ilk defa uzaktan gördüğümü ifade etmiştim. Bana gönderdiği cevabî mektubunda: 'Kardaşım, ben sizi tâ o zamanlarda talebeliğe kabul etmiştim.' diyor; ben mektupta askerliğimden hiç bahsetmediğim halde, bana 'Ben sende asker ruhu görüyorum' diyordu. ilk ziyaretim bu şekilde olmuştu."

    "Üstad namaz vakitlerini hiç geçirmez, vakit girince hemen namazını eda ederdi. Kendisi namaza dururken biz arkasında çok heyecanlanırdık. Heybet ve huşû içinde huzura bir girişi vardı ki, tarifi mümkün değil, 'İlâhi Ya Rab!.. İlâhi Ya Rab!... İlâhi Ya Rab!... Allahu Ekber!' diyerek sarsılır ve haşyet içinde sallanarak, süratle namaza girerdi. Biz arkasında korkardık, ürperir

Arama
Ara
Başlık
Yazı1
Yazı2 Yazı3
Risale-i Nur Bölümü
İstatistik


BugünZiyaretçi:16

BugünKlik:26

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol