Bulunduğun Sayfa: Nur dünyasi haberler 2

Risale-i Nur

Nur dünyasi haberler 2

Bediüzzaman'ın
"Kostamonu Yılları"
sergisi açıldı.

0

Bediüzzaman Said Nursi'nin Kastamonu Hayatını konu alan ve o dönemde yaşadıklarını anlatan “Kastamonu Yılları” sergisi İstanbul İlim ve Kültür Vakfı merkezinde açıldı. Sergi nedeniyle üstad Bediüzzaman'ın hayattaki yakın talebeleri ile birlikte çok sayıda nur talebesi de bir araya gelme fırsatını bulmuş oldu.
Prof. Dr. Faris Kaya'nın sergi hakkındaki konuşmasından sonra, üstadın hizmetinde bulunan talebeleri sergiyle ilgili duygularını dile getirdiler. Ağabeylerin birlikte kurdela kesmesiyle açılışı yapılan sergide Kostamonu yıllarında elle yazılan orijinal Risale-i Nur eserleri ile Bediüzzaman'ın bin kalem kıymetinde dediği teksir makinesı sergilendi. Bu arada ağabeyler teksir makinesinden hatıra olarak birer Osmanlıca risale sayfası bastılar. Sergi sonunda ziyaretçiler duygu ve düşüncelerini hazırlanan Hatıra Defterine yazdılar.
Hayatı ve eserleri dünya çapında büyük araştırmalara konu olan Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nur'a bakan hizmet hayatının  ilk bölümü geçen yıl BARLA YILLARI sergisi ile halkın hizmetine sunulmuş ve 8 gün gibi bir  zamanda 16.000 kişi gezmişti. Bu sene ise ISPARTA-ESKİŞEHİR-KASTAMONU ve DENİZLİ dönemini  kapsayan 1934-1944 yılları KASTAMONU YILLARI sergisi 22 Mart Pazar günü açıldı.
Serginin açılışı, başta   sağlığında hizmetinde bulunmuş talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı, Abdulkadir  Badıllı ağabeyler olmak üzere, bir çok tanınmış sima, kadın –erkek, çocuk, genç-yaşlı  büyük bir kalabalık eşliğinde yapıldı.
Malum  Bediüzzaman hazretleri  1926 yılında Barla'ya sürgün edilmiş ve Risale-i Nurlar'ın büyük bir bölümü burada kaleme alınmış ve daha sonra elle çoğaltılmıştı. Barla'da mahalli memurların baskısından kurtulmak için daha büyük olan Isparta'ya nakil ister ve 1934 de nakledilir. Fakat orada beklenin aksine daha büyük bir baskı ile karşı karşıya kalır  ve nihayet Mayıs 1935 de onlarca talebesi ile birlikte  Eskişehir hapsine gönderilir. Isparta'da kaldığı dönemde Lemalar isimli eserin önemli risaleleri telif edilir. Eskişehir hapsinde ise İsm-i Azam isimli 30. Lem'a  başta olmak üzere bir çok önemli risale telif edilmiştir. Mart 1936 da  hapisten tahliye edilerek hiç bekletilmeden Kastamonu'ya sürgün edilir ve burada 1943 yılına kadar adeta göz hapsinde tutulur. Burada yine bir çok kimse ona ve Nur'a yeni talebe olur . Ayatül  Kübra gibi önemli  bir risale burada telif edilir. Ayrıca talebeleriyle hizmetin inceliklerini ele alan mektupları KASTAMONU LAHİKASI olarak vücuda gelir. En önemlisi Risale-i Nur hizmetinin güçlenip kuvvetlenmesi ve Anadolu'ya kök salması KASTAMONU YILLARI'nda olur. O'nun Kur'an'a  hizmetinden rahatsız olanlar bu sefer O'nu ve Anadolu'nun muhtelif yörelerindeki talebelerini Denizli hapsinde bir araya getirirler, sene 1943. Aziz Üstad her musibette bir hayır tarafı görmeyi şiar edindiği için hapishaneye  “Mederese-i Yusufiye” ismini takar ve “Nur talebelerinin  bu maddi sıkıntıların olduğu dönemde en kolay görüşmeleri ,hasret gidermeleri hapishanede buluşmak  iledir.” der. Denizli hapsi de yine birçok hizmete medar olur. Meyve Risalesi orada telif edilmişti. Nihayet Denizli hapsi 16 Haziran 1944 günü beraatla neticelenir.
İşte bu sergide 1934 -1944 yılları arasında telif edilen eserlerin orijinalleri sergilendiği gibi bu dört merkezde yaşanan ve Kur'an hizmeti açısından ibret alınması gereken çok önemli hadiseler de yaşanmıştır. Sergide yer alan eserlerin tamamı geniş ve detaylı bir şekilde KASTAMONU YILLARI adıyla hazırlanan katalogta yer almaktadır.

0
0
0
0
0
 

.

4. Risale-i Nur Kongresi
İstanbul'da yapıldı.

0

Risale-i Nur Enstitüsü tarafından düzenlenen 4. Risalei Nur kongresi İstanbul'da yapıldı. Kongre, Lütfü Kırdar Kongre sarayında yapılan geniş katılımlı bir toplantısıyla sona erdi. Krüresel Kriz ve Said Nursi'nin iktisat görüşlerinin ele alındığı kongrede çarpıcı tesbitler yapıldı.
Risâle-i Nur Enstitüsü tarafından İstanbul'da düzenlenen “Küresel Kriz ve Said Nursî'nin İktisat Görüşü” konulu Risâle-i Nur Kongresi, 21 Mart 2009 Cumartesi günü Taksim'deki Titanik Otel'de çalışmalarına başladı. 5 ayrı masada bir araya gelen yaklaşık 60 kişi, iki gün boyunca hazırlanan tebliğleri tartıştı ve bu sonuçları maddeler halinde özetleyerek kamuoyuna açıkladı.
Bediüzzaman Said Nursî'nin eserleri olan Risâle-i Nur'dan istifade ile, dünyayı sarsan ekonomik krize çare arayan tebliğciler, çarenin “İnsan fıtratına uygun bir hayat tarzı”nda olduğu noktasında fikir birliğine vardıklarını açıkladılar.
21-22 Mart 2009'da gerçekleşen çalışmalar, 22 Mart Pazar günü İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Sarayı'nda yapılan panel öncesi kamuoyuna açıklandı. Çalışmalar, aynı yerde düzenlenen bir panelle sona erdi.
Kongrede ayrı ayrı masalarda ele alınan konular ve tesbitleri şöyle özetlendi;
* DİN VE İKTİSAT: Prof. Dr. Musa Kâzım YILMAZ, Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ, Prof. Dr. Özcan HIDIR, Ali FERŞADOĞLU, Şaban DÖĞEN, Faruk ÇAKIR, Hüseyin ŞAHİN, Necmettin KEMAL, Malik ATOM (Yönetici), Doç. Dr. Atilla YARGICI (Sekreter)
Kriz de ilâhi bir ikazdır,
1. Küresel kriz, insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmemesinin bir sonucudur. Buna da Said Nursî'nin mimsiz medeniyet dediği dini, imanı, ahlâkı dışlayan Batı uygarlığı sebep olmuştur. Bu uygarlık, dünyevîleşmeyi amaçlayan materyalizme dayanır.
2. Bu krizin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli sebeplerden birisi de israf ekonomisidir.
3. Said Nursî'nin ifadesiyle faize dayalı sistemler emeği sermaye ile çarpıştırıp, fukarayı zenginle çatışmaya sevk ederek insanlığın sosyal hayatını sarsar. Daha kötüsü faiz sisteminin zemin hazırladığı suistimaller günümüz küresel krizinin temelini oluşturur.
4. Faiz kurumları “Sen çalış, ben yiyeyim” anlayışıyla hareket ettiğinden insanları kine, hasede, çatışmaya sevk etmiş, birkaç asırdır insanlığın rahatını ortadan kaldırmıştır.
5. Bediüzzaman'a göre, insanlığın zenginleri ile fakirleri arasındaki dengenin bozulmasına, kin ve düşmanlıkların ortaya çıkmasına sebep olan bir diğer anlayış, “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne” anlayışıdır.
6. Bediüzzaman'a göre insanlık kendi yaratılış gayesine uygun hareket etmekle, dünya ve ahiret mutluluğunun esası olan hak dine yönelmekle bu ve benzeri krizlerden kurtulabilir.
7. Küresel krizin önemli sebebi olan israfa karşılık dinin emri olan denge ve orta yol anlamındaki iktisat, kanaat ve tevekkül prensipleriyle hareket etmek gerekir.
8. Bediüzzaman'a göre insanlık hayatını sever, barış ve kurtuluşu isterse, faizi kaldırıp zekâtı hayatlandırmalı, yardımlaşmayı, paylaşmayı yerleştirmelidir.
9. Bediüzzaman, yaratılışı hareketli olan insanın rahat ve huzurunun çalışma ve gayrette olduğunu ifade eder.
10. Nursî'ye göre hem fert, hem toplumun mutlak saadet ve kurtuluşu, “İnsanlığın en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” Peygamber tavsiyesinin insan hayatında yerleştirilmesine bağlıdır.
11. Modern dünyanın en büyük sorunu dünyevîleşmedir. İlâhî bir ikaz olarak ortaya çıkan bu krizin de asıl sebebi, dünyayı ahirete tercih etmektir. Çözüm de, iman alt yapısını sağlamlaştırarak, Kur'ân'a ve sünnete dayalı evrensel ahlâkî değerleri yeniden ihya etmekle, güven ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesiyle mümkündür.
* SİYASET, İDEOLOJİLER VE İKTİSAT: Doç. Dr. Vedat DEMİR, Dr. Furkan AYDINER, Sami USLU, Ahmet RIDVAN, Hasan YÜKSELTEN, Aziz BATTAL , Recep ARDOĞAN , Prof. Dr. Ahmet BATTAL (Sekreter), Metin KAVCAR (Yönetici)
Tasarruf ve kanaatle huzura kavuşuruz

1. Krizin kaynağı insan aklının fıtrata ve adetullah kanunlarına aykırı hareket etmesidir. Oy hırsıyla hareket eden siyasîler, kâr hırsıyla hareket kapitalist girişimciler ve zevk hırsıyla hareket eden tüketiciler kasırgayı kaçınılmaz kılmıştır. Önce emlâk fiyatları aşırı şekilde şişmiş, krediler genişlemiş, spekülasyon yaygınlaşmış, aşırılıklar ortaya çıkmıştır. Bu sun'î balon patlayınca, fiyatlar düşmüş, kredi ödemeleri aksamış ve nihayet panik havası yaygınlaşarak küresel bir kasırgaya dönüşmüştür.
2. Kapitalizm, insan fıtratındaki nefis ve enaniyet hakikatını kavramış, ilkelerini bu hakikate dayandırmıştır. Nefis ve enaniyeti tahrik ve istismar ederek kısmen başarılı olmuştur. Ancak, kapitalist ideoloji, parayı para kazandıran bir sermaye olarak görmüştür. Parayı bankanın merkezine, bankayı ekonominin merkezine, ekonomiyi hayatın merkezine yerleştirmiştir. Ekonomiyi ve toplumu bankanın esiri yapmıştır.
3. Ahlâkîlik kaygısı taşımayan liberal kapitalizm devlete karşı özgürlükle yetinmez, nefsin varlığını inkâr ederek insanın başka insanlara ve hatta kendisine karşı özgürlüğü ve dolayısıyla nefsinin köleliğine yol açar.
4. Sermayeyi takdis eden ve insana Allah'ı değil, maddeyi sevdiren kapitalizm dini açıkça reddetmez, ama insanı hazcı insan haline getirir ve bir anlamda tanrılaştırmaya çalışır. Kul olduğunu unutturur. Tüketimle sefih eder.
5. Mutlak eşitlik hayalinin peşinde koşan ve fıtratı inkâr eden sosyalizm, adaleti salt bu dünyada gerçekleştirmeyi hedefler. Ahiret fikrinin insanın hak aramasını engellediğini ve fakirleri zenginlerin karşısında savunmasız hale getirdiğini iddia eder. Özel mülkiyeti reddeder ve insanı sefil eder.
6. Bediüzzaman'a göre, sosyalizm necis yani pistir, kapitalizm ise ences yani daha pistir. Çünkü, kapitalizm insan nefsini cazibeli tüketimle tahrik ederek arzularına esir eder.
7. Yine Bediüzzaman'a göre, ideolojiler ve izmler tek gözlüdür. Deha ile çalışır. İnsan aklının cerbeze düzeyinde çalışmasının ürünüdür. Ahireti düşünmez, Hüda'ya tabi olmaz.
İslâm ise hükümlerini “makul ve münevver akıl”a da tasdik ettiren vahyin ta kendisidir. İzmlerle benzeşmez. İnsanın bu dünyadaki mutluluğu ile yetinmez. Bütün duygularını tatmin ederek hem dünyada, hem de ahirette insanı hakikî, safî ve daimî saadete kavuşturmayı hedefler.
8. İslâm, piyasa ekonomisi denilen sistemi kabul etmekle beraber, her türlü spekülasyonlara karşı müdahaleyi elzem görür. Aynı zamanda sosyal adaleti tesis edecek tedbirler sunar.
9. İslâm dini özel mülkiyeti ve teşebbüs hürriyetini kabul eder. Ancak yine insanî sebeplerle devletin mülkiyet hakkını sınırlandırabileceğini kabul eder. Bütün üretim araçlarının devlete ait olması gerektiği fikrini de reddeder.
10. İslâm insanların sınıflar halinde bulunmasının fıtrî olduğunu kabul eder ve bunu kaldırmaya çalışmaz. Ama sınıflar arasında çatışma ya da uçurum olmasını da engeller.
11. Bediüzzaman'a göre, Kur'ân'ın öngördüğü “fazilet medeniyeti” insanı nefsin esaretinden kurtarıp, bütün istidatlarını inkişaf ettirerek “insan-ı kâmil” derecesine çıkarmaya çalışır. Genç, yaşlı, sıhhatli, hasta, zengin ve fakir, herkesi ve her kesimi hakikî saadete ulaştırır.
12. İslâm, faziletli insanların rekabetini mükemmele ulaşmanın aracı olarak görür. Kendiliğinden gönüllü olarak veren eli teşvik eder. Ama gönüllülükle de yetinmez, zenginin zenginliğinde fakirin de bir payı olduğuna inanır ve bu payı alabilmesi için gerekirse devletin devreye girmesini ister.
13. Bediüzzaman, eserlerinde kapitalist ideolojiyi sosyalizmden daha tehlikeli görmüş ve göstermiştir. Oysa, Türkiye'de muhafazakâr kesim, komünizme karşı gösterdikleri reaksiyonel hassasiyeti kapitalizme karşı gösterememiştir.
14. Bediüzzaman, mevcut krizin kaynağı olan israfın ve onun tahrik ettiği hırsın hasaret sebebi olduğunu söyler. Tasarruf ve kanaatle hakikî saadeti aramayı tavsiye eder.
* TOPLUM, AHLÂK VE İKTİSAT: Prof. Dr. Ali BAKKAL, Yrd. Doç. Dr. Osman ÖZKUL , Sadık YALSIZUÇANLAR, Ali Ulvi BAKKAL, Kamil KÖSE, İsmail TEZER, Ahmet DURSUN (Sekreter) , Yusuf SÖNMEZ (Yönetici)
İlâhî sınırları aşm
ak, kriz doğurdu
.
1- Yaşanmakta olan küresel kriz göstergeleri bakımından ekonomik olsa da özü itibariyle ahlâkîdir. Bu krizin gerisinde insanın değer tanımazlığı, öldürücü hırsı ve sınırsız hazcılığı yatmaktadır.
2- Modern toplumun varlık algısı ve kaynakları sorumsuzca kullanma istediği krizin temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Yaratılış kanunlarına aykırı davranmak, İlâhî sınırlara uymamak bu sonucu doğurmuştur.
3- Modern bir bilim dalı olarak ekonomi, insan ihtiyaçlarını sonsuz varsayarak daha çok tüketim ve üretim öngörür. Bediüzzaman'ın iktisat anlayışında ise, insan ihtiyaçlarının meşrû ve ahlâkî sınırlar içerisinde karşılanması söz konusudur.
4- Bediüzzaman'a göre toplumsal bunalım ve ahlâkî çöküntülerin kaynağı olan “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne” ve “Sen çalış ben yiyeyim” zihniyetini zekâtın yaygınlaştırılması ve faizin haram oluşu ortadan kaldırır.
5- Her şey bir emanettir. Emaneti meşrû dairede kullanmak gerekir. Allah'ın koyduğu sınırları çiğneyerek kaynakları sorumsuzca kullanmak israftır. Eşyayı emanet şuuruyla kullanmak ise iktisattır.
6- Küresel krizin önemli bir ahlâkî boyutunu dünyevîleşme oluşturmaktadır. Bediüzzaman'a göre küresel ve kitlesel bir hastalık olarak dünyevîleşme yaşama damarını yaralar ve iktisadî alanda çürümeye yol açar.
7- Bediüzzaman Hazretlerine göre şükür ve kanaat bitmez ve tükenmez bir hazine olup insan saadetinin esasıdır.
8- Kalkınmanın önemli unsurlarından biri olan sermayenin toplumun refahı için adaletli biçimde kullanılması gereklidir. Özgürlük ve demokrasi de kalkınmanın vazgeçilmez unsurlarındandır.
9- İnsanın yaratılış vazifesini unutup sadece geçimi için çabalaması Rızık Allah'tandır hakikatini unutmasının bir sonucudur. Ticaretin ana karakterini fütüvvet ve isar hasleti oluşturmaktadır.
10- Bediüzzaman'a göre devlet bir rant ortamı değil hizmet yeridir. Devlet üzerinden zenginleşmeye çalışmak ve kamu kaynaklarından nemalanmak gayri ahlâkîdir.
* FELSEFE, MEDENİYET VE İKTİSAT: Prof. Dr. Bünyamin DURAN, Prof. Dr. Necdet SUBAŞI, Doç. Dr. Ali Murat YEL, Doç. Dr. Abdullah EKİNCİ, Dr. Hakan YALMAN, Yusuf KAPLAN, Abdurrahman ARSLAN, Kâzım GÜLEÇYÜZ, Dr. Adem ÖLMEZ (Sekreter), Av. Kadir AKBAŞ (Yönetici)
İsraf ve hırs, zulüm ve harama yol açtı.
1. Yaşamakta olduğumuz krizler, sadece ekonomik bir kriz değil, insanlığın varlığı anlama problemidir.
2. Krizi doğuran ve devam ettiren dünya görüşünün, krizler için köklü ve kalıcı çözümler getirmesi beklenemez.
3. İnsanlığı çıkmaz bir sokağa sürükleyen Batı uygarlığının ürettiği darboğazdan ancak Kur'ân medeniyeti çıkarabilir.
4. Kur'ân medeniyeti kuvvete karşı hakkı, menfaate karşı fazileti ve rıza-yı İlâhiyi, çatışmaya karşı yardımlaşmayı, azmanlaşmış nefse karşı nefsin tecavüzlerine set çekmeyi, ruhun yüce duygularını geliştirmeyi önerir.
5. Bediüzzaman'ın medeniyet anlayışı, ekseriyetin huzur ve mutluluğunu esas alır.
6. Müslümanlar, Kur'ân medeniyetinden uzaklaştıkça, bunalımlardan kurtulamazlar.
7. Üretim ve tüketimde adaletin gözetilmesi, tüketimin kışkırtılmasından ziyade üretimde ahlâkın temel alınmasıyla gerçekleştirilebilir.
8. Gelir ve servet paylaşımında adaletsizlikler krizi doğurdu. Batı medeniyetinin ürettiği toplumsal huzursuzlukların çaresi zekâtın yaygınlaştırılması ve faizin yasaklanmasıdır.
9. Kapitalizmin bunalımı, ancak İslâmın ahlâk ve adalet ilkeleri çerçevesinde aşılabilir.
10. Bütün bu söylediklerimizi Bediüzzaman'ın şu cümlesi ile özetleyebiliriz:
Medeniyeti garbiye-i hazıra semavî dinleri dinlemediği için beşeri fakirleştirip ihtiyaçlarını arttırmış, iktisat ve kanaat ahlâkını bozup israf hırs ve tamaı arttırarak zulüm ve harama yol açmıştır.
* ÇEVRE VE İKTİSAT: Prof. Dr. Davut AYDÜZ, İntizam Seyda DURGUN, Veli SIRIM, Abidin KARTAL, Cevat ÇAKIR, Mustafa Said İŞERİ , Gökçe OK (Sekreter), Tarık SÖYLEMEZOĞLU (Yönetici)
Ahlâk olmadan çevre korunmaz,
I. Hayatın yalnızca maddî cephesini esas alan çevreci ve iktisadî anlayışlar, toplumları gerçek anlamda huzura kavuşturamaz.
2. İnanç eksenli kâinata bakış, insanı, varlık âlemiyle barıştırırken, ideolojik ve dünyevî bir bakış ise, insanı yalnızlaştırır ve çevresine karşı yabancılaştırır.
3. Kişisel hırslarla, daha çok kazanmak arzusuyla, daha çok tüketerek yaşadığı çevreye sorumsuzca zarar verenler, yaşadıkları çevrenin bir parçası olduklarını ve verdikleri zararın kendilerine döneceği gerçeğini görmelidir.
4. Ekolojik dengenin korunmasında bütüncül bakış açısına gerek vardır. Çevre, teknolojik ve yasal yöntemlerle yeterince korunamamıştır. Bu yüzden, acil bir zihinsel dönüşüme ve ahlâkî bir duruşa ihtiyaç vardır.
5. Küresel çevre sorunlarının büyük bir tehdit hâline geldiği günümüzde, küresel ahlâk olmadan küresel çözümün olamayacağını anlamak gerekmektedir.
6. Yaşanılabilir bir çevre için, insanlık bütün davranışlarını yaradılış çizgisine çekerek ihtiyacından fazla üretmemeli ve tüketmemelidir.
7. Yaratıcımızı bize tarif eden önemli bir öğretici olan çevre kirletmemeli ve tahrip edilmemelidir.

0
0
 


Fas'ta 13. Bediüzzaman Sempozyumu yapıldı..

0

Fas'ın Kazablanka kentinde bulunan İkinci Hasan Üniversitesi'nde “Üstad Bediüzzaman Nursî ile Ahmet Bin Acîbe'nin Kur'ân Tefsiri Metotları” adlı uluslararası bir sempozyum düzenledi.
17–19 Aralık 2008 tarihinde Edebiyat ve İnsanî İlimler Fakültesinin “İdris eş-Şerâbî Konferans Salonu”nda gerçekleşen sempozyumda 15 akademisyen tebliğ sundu. Üç gün boyunca ilgiyle takip edilen sempozyumda dinleyiciler de soru ve katkılarıyla oturumlara yoğun bir şekilde iştirak ettiler.
1999 yılından beri 3'ü yerel 9'u uluslararası olmak üzere Fas'ın çeşitli üniversitelerinde sempozyum düzenlenmişti Bu sempozyumla 13'üncü sempozyum gerçekleştirilmiş oldu.
Sempozyumun açılış bölümünde üniversite rektörü ile fakülte dekanı birer konuşma yaptılar. Ardından tertip heyeti başkanı Prof. Dr. Abdullah el-Cihad ve Risale-i Nur Araştırma Merkezi Başkanı İhsan Kasım da sempozyumun muhtevası ile ilgili bilgi verdiler.
Üniversite rektörü konuşmasında, “Böyle bir sempozyumda Türkiye'nin en büyük allâmesi olan Üstad Said Nursî'yle birlikte Fas'ın büyük âlimlerinden olan Ahmet bin Acîbe'nin beraber anılması bizim için büyük bir iftihar vesilesidir” dedi. Ayrıca İhsan Kâsım'a hitaben, “Risale-i Nur'u Arapça'ya tercüme etmekle, Arap dünyasına en büyük bir hediye takdim etmiştir” diyerek şükranlarını dile getirdi.
Fas'taki 13. Bediüzzaman Sempozyumuna Türkiye'den katılan Kenan Demirtaş, sempozyumla ilgili bilgilerin önümüzdeki günlerde Arapça olarak www.nuronline.com sitesinde yayınlanacağını belirterek bizlere özetle şu bilgileri verdi:
1. Prof. Dr. Said Şabbar: “Üstad Bediüzzaman'da Kur'ân'a ayrı, kâinata ayrı bakan iki ayrı bakış açısı yok. Onun bakış açısında her ikisi de birbirini tefsir eder mahiyettedir.” - “Tefsirlerin bazısı Kur'ân'ı sadece lügavî ilimlere, bazısı sadece şer'î ilimlere, bazısı sadece insanî ilimlere, bazısı da kevnî ilimlere dayalı tefsir etmişlerdir. Üstad Said Nursî'de ise şunu görüyoruz: O ilimler tam bir uyum içinde en mükemmel şekilde tavzif edilmiş. O ilimlerin cüz'î nizamlarından küllî intizâmlarına ulaşılmak suretiyle Kur'ân'ı anlamaya ve yorumlamaya gidilmiş. Böylece her bir risalesinde insanlık ve ümran için lâzım olan şümul ve kapsamlılık aksetmiştir. Çünkü insan halife-i arz olması hasebiyle bütün bu ilimlerle alâkadardır. Tefsir de ona göre olmalıdır.”
2. Prof. Dr. Hamid Semir: “İbn Kayyım, ‘Cürcânî, Kur'ân i'câzını sadece belâgate hasretmiştir' der. Ustad Bediüzzaman ise i'câz-ı Kur'ân'ı sadece belâgate hasretmeyerek daha ileri seviyelere taşımış, hem belâgat hem de fikir açısından onu ispat etmiştir.”
3. Dr. Yusuf Hamdâvî: “Her şeyden önce Kur'ân'ın kutsiyetini nazara almak gerekir. Yoksa onu bir insan sözü olarak görmek şeytanın bir desisesidir. Üstad Said Nursî'nin ‘Şeytanla Münazara' risalesi bunun ne kadar önemli olduğunu gösterir.”
4. Prof. Dr. Said Bennânî (Dekân): “Risale-i Nur'u okuyan kimse, doğrudan kendine hitap ediyor gibi okunması gerekir. Yoksa etkisi pek az olur.”
5. Prof. Dr. Ahmet Saîdî: “Üstad Bediüzzaman'ın, belâgat-i Kur'âniyedeki i'câzı cümlelerin heyetlerine kadar indirmesi gerçekten hayret vericidir. Malûm, Abdülkâhir Cürcânî i'câzı cümlelerde aramıştır. Üstad Bediüzzaman ilk defa bunu cümlelerin heyetlerine, hattâ harflerine kadar indirmiştir.”
6. Prof. Dr. Hamed Semîr: “İşârâtü'l-İ'câz'daki îcâz, onun adına bir değer olarak yeter.”
7. Ali Katıöz: “Üstad Said Nursî, kâinat kitabıyla Kur'ân'ı, Kur'ânla da kâinat kitabını okumuştur. Kur'ân-ı Kerimin nazmındaki i'caz ne ise, kâinat kitabındaki nizam ve intizam da odur.”
8. Prof. Dr. Abdullah Cihad: “Biz burada hepimiz kendi ihtisas açımızdan ve kendi bakış açımızla Risale-i Nur üzerinde yorum yapıyoruz. Bunlar birer açılım sağlar. Ancak herkes doğrudan Risale-i Nur'u okumalı. Çünkü herkes kendi seviyesine göre alıp bir şeyler alıp istifade edecektir.”
9. Dr. Said Ardavî: “Şâtibî, ‘hükümler tek bir âyete dayanmaz. Kur'ân'ın tamamına müsteniddir' der. Risale-i Nur'daki hükümler de böyledir. Kur'ân'ın bütününe bakar ve onun şümûlünden istihraç edilmiştir.”
10. Prof. Dr. Abdullah el-Cihad (Tertip heyeti başkanı): “Bugün İslâm dünyasında aşağılık kompleksine kapılmadan başımız dik yürüyebiliyorsak, bunu Üstad Bediüzzaman'a borçluyuz.”
11. Prof. Dr. Halit bin Acîbe (dekan yardımcısı ve Ahmet ibn Acîbe'nin torunu): “Üstad Said Nursî'yi daha fazla tanımalı ve tanıtmalıyız. Bu cümleden olarak fakültede Risale-i Nur'u öğrencilere tanıtmak için belirli periyotlarla kitap sergileri açmalıyız.”
Kaynak; Barla Platformu

0
0
0
0



Durham Üniversitesinde Said Nursi Konferansı!

 




Konferans, İngiltere’de bir devlet üniversitesi tarafından Said Nursi üzerine düzenlenen ilk uluslararası akademik toplantı olma özelliğini taşıyor. Sunulan tebliğler İslam’ın ve imanın temel meselelerini ve günümüz insanının yaşadığı çelişki ve çıkmazları kapsaması itibariyle çok dikkat çekiciydi.

Kaynak: Barla Platformu


İngiltere’nin en eski üniversitelerinden Durham Üniversitesi’ne bağlı İslami Bilimler Bölümü tarafından 20-21 Ekim 2008 tarihlerinde “ALLAH, İNSAN VE ÖLÜM: RİSALE-İ NUR PERSPEKTİFİ” konulu Said Nursi Konfernası düzenlendi. Konferansa başta İngiltere olmak üzere, ABD Hollanda, Türkiye, Kanada ve Avustralya’dan 16 akademisyen ve araştırmacı katıldı.

 

Konferans, İngiltere’de bir devlet üniversitesi tarafından Said Nursi üzerine düzenlenen ilk uluslararası akademik toplantı olma özelliğini taşıyor. Sunulan tebliğler İslam’ın ve imanın temel meselelerini ve günümüz insanının yaşadığı çelişki ve çıkmazları kapsaması itibariyle çok dikkat çekiciydi.

 

Durham Üniversitesi, laik eğitim sistemine alternatif olarak XI. yy.da inşa edilen Durham Katedrali’nin zaman içinde dönüştürülmesiyle eğitim faaliyetine başlayan bir eğitim kurumu. Durham şehri de Durham Katedrali’nin çevresinde teşekkül etmiş. Bu sebeple Durham’ı gezenler kendilerini her yerde dersliklerin bulunduğu 70-80 bin nüfuslu bir kampüs içerisinde oldukları hissine kapılıyor. Diğer yandan Durham Üniversitesi, akademik başarıları açısından önemli bir mevkiye sahip. Araştırmaları ile İngiltere’nin ilk beş, dünyanın da ilk on üniversitesi içinde yer alıyor.

 

Bu özelliklere sahip olan Durham Üniversitesi, 20-21 Ekim 2008 tarihlerinde, Risale-i Nur’un da temel konusu olan Allah, insan ve ölüm mevzularında birbirinden güzel tebliğlerin sunulduğu bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansın açılışını müteakiben tebliğler sunuldu. Her tebliğ için 30 dakika sunum 15 dakikalık tartışma süresi verildi. Konferans programa güzel bir seyirde devam etti ve her tebliğden sonra anlamlı ve tatmin edici soru-cevap bölümü yer aldı.




Tebliğ sahipleri ve konuları hakkında kısa bilgi vermek gerekirse:

Kanada McGill Üniversite’sinden Prof. Dr. Bilal Kuşpınar “Vicdan Unsurunun Allah’ın Varlık ve Birliğinin İspatındaki Yeri: Mesnevi-i Nuriye’nin Kritik Analizi’’ konulu bir tebliğ sundu. Prof. Kuşpınar’ın yumuşak ve rahat bir uslupla sunduğu tebliğ ilgi ve dikkatle izlendi. Katılımcıların soru ve yorumlarıyla konu tartışmaya açıldı. Literatüre ilk defa Bediüzzaman tarafından kazandırılan önemli bir imanî mesele olan “Vicdan” kavramının daha iyi anlaşılması ve nasıl geliştirileceği üzerinde duruldu. Vicdanın Allah’a imanı ispattaki önemi vurgulandı.

 

Prof. Thomas Michel ise İhlas Risalesi’nin analizini yaptı. Prof. Michel, kendisine mahsus tatlı üslubuyla ihlası “niyet temizliği” olarak tarif etti ve ihlasın nasıl kazanılacağı, nasıl muhafaza edileceği üzerinde durdu. Devamında ihlası kıran manilerden bahsederek ihlasın önemini vurguladı. Said Nursi’nin talebelerine İhlas Risalesi’ni neden en az iki haftada bir okumaları gerektiğine değinen Prof. Michel, toplantıya katılanlara yönelik “İçinizde son iki hafta içinde İhlas Risalesi’ni okumayan var mı?” diye sordu. Akabinde ise bu risaleden bir bölümü salonda bulunanlara dağıtarak hep beraber okudu. En sonunda da şu sözlerle İhlas Risalesi’nin ehemmiyetini nazara verdi:

 

“Ben İhlas Risalesi’nin sadece Nur talebelerine ve Müslümanlara yönelik olduğunu düşünmüyorum. Bütün insanların kendi niyetlerini temiz tutmak için okumaları gerekir. Özellikle de Hıristiyanların. Ben okuyorum ve niyetimi temiz tutmak için istifade ediyorum. Hatta bu sabah Allah’a dua ettim ve dedim ki: Allah’ım bu tebliği sunarken benim ihlasımı koru. Ta ki; senin rızandan başka maksatlar niyetime girmesin. Başkalarına iyi görünmek ve benim tebliğimin en iyi olduğunu göstermek için değil, sırf senin rızanı kazanmak için iyi bir tebliğ sunmaya muvaffak olmak istiyorum, beni koru Allah’ım.”

 

Bu konuşma salondaki dinleyicilere duygulu anlar yaşattı.



Kanada Alberta Üniversitesi’nden toplantıya katılan Prof Dr İbrahim Abu Rabi “Risale-i Nur’un Muasır İslami Cereyanlar İçindeki Yeri ve Önemi” üzerinde durdu ve “Said Nursi, davasını hiçbir şeyle değiştirmemiştir. Risale-i Nurlar ise Kuran’ın bu asra bakan önemli bir tefsiridir” diyerek konuşmasını tamamladı.

 

Konferansın ikinci oturumunda: Risale-i Nurları İngilizceye tercüme eden ve bu konuda çok sayıda makalesi kaleme alan Şükran Vahide tarafından sunulan “Emanet-i Kübra ve İnsanın Halife-i Arz Olması” başlıklı tebliğ izleyenlerce büyük bir ilgi ile takip edildi. Bilhassa Hıristiyan ve Yahudi kökenli katılımcılar yorum ve sorularıyla konunun daha da açılmasına katkıda bulundular.

 

Konferansa Rotterdam İslam Üniversitesinden iştirak eden Prof Dr Ahmet Akgündüz “Kader ve Cüz-i İhtiyari” konulu bir tebliğ sundu. Kendisine mahsus heyecanlı üslubu ve konuya hakimiyeti ile bütün katılımcıları dikkatini çeken Prof. Akgündüz, etkileşimli bir atmosfer oluşturarak kader gibi ağır bir konuyu müzakere etti. Sunum ve soru-cevap kısmının ardından bir İngiliz öğrenci gelerek Prof. Akgündüz’e herkesin duyacağı bir seviyede “Size teşekkür ediyorum. Tebliğinizi dinleyinceye kadar Kader’e inanmıyordum. Fakat şimdi inanıyorum. Bu toplantı, benim hayatımı değiştirdi” diyerek toplantının tesirini paylaştı.

 

Toplantıya “Maddenin Ötesinde İnsanın Hakiki Mahiyeti” konulu tebliği ile ABD Nevada Üniversitesi’nden katılan Prof. Dr. Yunus Çengel, madde, mana, hayat ve insana nasıl bakılması gerektiği konularını ele aldı. Risalelerden derlediği örneklerle ve etkili bir üslupla anlatan Prof. Çengel, dinleyicilerin bir hayli ilgisini çekti. İmanlı bir fizik öğretmeni gibi, genelde kainata, özelde de insana nasıl bakılması gerektiğine dair açıklamalarda bulundu.

 

Konferansa genç kuşaktan da katılanlar vardı. Halen Risale-i Nur üzerine Durham Üniversitesi’nde doktora yapan Tuba Nur Yeşilhark, Ömer Kuru, Kerim Balcı ile Avustralya Sydney Üniversitesi’nden Mehmet Özalp ve Afgan asıllı Mashheed Ansari genç katılımcılar arasında yer aldı.




Durham Üniversitesi'nde gerçekleştirilen konferansa dair diğer görüntülere
http://www.barlaplatformu.com/news.php?nid=245 adresinden ulaşabilirsiniz.

 

 

 

* Bu haber Risale-i Nur Araştırma Merkezi tarafından hazırlanmıştır.



Arama
Ara
Başlık
Yazı1
Yazı2 Yazı3
Risale-i Nur Bölümü
İstatistik


BugünZiyaretçi:17

BugünKlik:29

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol